Sınava Gideceğimiz Sıradaki ortam:
O yıllarda günümüz ÖSYM benzeri sınav merkezleri falan yoktu. Kendisine öğrenci seçen her okul gerek sınav sorularını gerekse sınavın şekil ve şartlarını kendisi belirleyip uyguluyordu.
Uygulama genellikle klasik sınavdı. Yukarıda andığım gibi benim başkaca bir sınav şeklini bildiğim de yoktu zaten!
Evvela yazılı sınavlar yapılırdı. Bu da, şimdilerde kaldırılmış olan ve ilçe merkezlerde teşkilatmış bulunan İlköğretim Müdürlüklerinin, o sınavı yapan okula verdiği yardımla gerçekleştirilirdi. Şöyle ki:
Kendisine öğrenci seçmek için sınav yapan okul tarafından hazırlanmış bulunan klasik sınav soruları, sınav salonlarına yetecek sayıda nüshalar içeren mühürlü zarflar içinde gizli olarak İlçelere gelirdi. Sınavın uygulamasını ise o ilçe İlköğretim Müdürlüğü yapardı. Cevap kağıtlarını ilgili okula yollardı. Anlaşılacağı üzere cevap kağıtlarının değerlendirilmesini İlköğretim Müdürlüğü değil; sınavın sahibi konumundaki okul bizzat kendisi yapardı.
Yapılan bu ilk sınavı kazananlar, ilgili okul tarafından ilçelerdeki İlköğretim Müdürlüklerine bildirilir ve aynı kanaldan sözlü sınava çağrılılardı. Sözlü sınavı ise o okul bizzat kendisi ve kendi bünyesinde yapardı.
Durum bu olunca ben de ilk sınav olan yazılı sınava, Konya-Bozkır İlçe merkezindeki bir okulda girecektim. Bu okulun Cumhuriyet İlkokulu olduğunu sınav günü sabahı öğrenmiştim Bozkır'da.
Bu gün gibi hatırlıyorum; sınavımız 1966 yılının tam 21 Temmuz günüydü. Günlerden de Perşembe…
Bozkır İlköğretim Müdürlüğünü ise daha sonraki yıllar Bozkır’da Belediye Başkanlığı da yapmış olan değerli eğitimci, aslen Üçpınar Nahiyesi eşrafından değerli insan rahmetli Sayın Sabri SAYGI idi.
Köyümüzde ise harman kaldırma işi iyiden iyiye başlamıştı. Öyle ya; ekin biçme işi neredeyse bitmiş, sadece daha yaylamsı yerlerde az bir ekiniz kalmıştı işlenmedik. Bizim de vardı böylesi az bir ekinimiz. Ve orayı işliyorduk o günlerde...
Ve analığımdan olma kardeşim vardı henüz 7 aylık falan...
Bakımı da bir hayli zordu iş güç arasında... O hem annesine yük oluyordu hem de bana... Bunca işin gücün arasında yani. Yoksa önemsiz olduğu falan sanılmasın hani. Ve çok bakımını yaptım ben onun o sıralar... Hele ağzınki emziğinde lokumu bitinceki bağırmalar...!
Ancak yine de ben işin kolayını bulmuştum! Çok bağırır eziyet ederse ağaç dallarındaki salıncağından alır onu, güne karşı dayardım gözlerini. Bir müddet bağırsa da dayanamazdı buna. Az sonra uyurdu. Ben de götürüp salıncağına yatırırdım O'nu. Yatırır da, yan gelip yatar değildim ya...! Haydi bakalım ekin işlemeye... Güneşin alnına... Ne yapacaksın? bir yanımız bizim de çocuk. Henüz 11. yaşımın içindeydim...
O, 20 Temmuz günü bir haber geldi bize kuşluk vakti? Haber, hani yukarıda kendisini andım, bizi İlkokul 4. sınıfta okutan Ali ASLAN öğretmenimdendi. Yeğeni Şaban ASLAN'ı yanına almış sınava götürüyordu.
Şaban da benim gibiydi bir nevi... Annesi nice zaman önce ölmüştü garibimin. Babası da tekrar evlenmiş, O da dedesinin yanında kalırdı. O'nun uhdesindeydi yani. Allah bereket versin ki benden farklı olarak dedesi halen sağdı.
Benim de anam sağdı ama, O bir başka köyde evliydi. Ve bu okumak konusunda bana bari manevi destek dahi vermiyordu o günlerde. Bu işi bana pek konduramıyordu. Bilirdim durum buydu. Zaten kendisini seyrek görürdüm. Hal bu olunca esasen benim bu sınava girişimden bile haberi yoktu.
Bizim köyümüz ilçe merkezine yaya yoldan sanırım 20-22 km. civarındaydı. Eşekle yaya gidildiğinde 4 saat falan sürerdi.
Zaten köylere öyle araba falan gelmezdi. doğru dürüst araba yolu yoktu. Ancak jeep türü araçlar gelebiliyordu köylere. O da çok çok acil durumlarda. ve özel olarak getirtilirdi. Cip tutulurdu yani. Yoksa dolmuş falan yapılmazdı. Dolmuş tarzı binen olmazdı zaten. Öyle ya; ne güne duruyordu tabanvaylar...!
Demem o ki: İlçe merkezine yaya gidilmek gerekiyordu. Ve öğretmenimiz de yeğeni Şaban'ı alıp yola çıkmıştı o, 20 Temmuz gününün kuşluk vaktinde. Yanlarına bir de eşek almak suretiyle. Binecekler bazen efendim....!
Ve: "Mehmet hemen yola çıkıp arkamızdan yetişsin!" diye haber yollamıştı bana. Bilirdi, beni götürecek kimse olmayabilirdi sınava. Gerçi benim Bozkır'a yaya gidip gelmek için kimsenin yardımına ihtiyacım yoktu. Kendim gidip gelebilirdim. Çünkü dedemin sağlığında onunla birlikte birkaç kez yaya gidip gelmiştik Bozkır'a. Ora'yı da tanırdım az çok.
Yine de sanırım babamın içi benim yalnız gitmeme pek el vermezdi. Ancak evde sorun çıkması da pek hoşuna gitmezdi. Hatta bu "heriflik" meselesinde zaaf da gösteriyordu zaten!
Öğretmenimden gelen haber sanırım kendisini çok rahatlatmış olmalıydı. Zaten dağda da ekin işliyorduk. benim bile orayı terk etmem büyük bir sorundu ki, bir de babamın ayrılmış olması...?
Bu sözlerimi bir vehim olarak algılamayın sakın!
Bunun örneği sürekli yaşanıyordu evlerinde.
Bakınız; Dedem gittiği gün neler yaşadığımızı anlatayım ki siz hak verin ona göre!
Gerçi herkes kendi açısından haklıdır. Bunu da nazardan uzak tutmayın!
Ancak öncelikle Dedemle aramızdaki sevgiyi ve bu çerçevedeki bazı gelişmeleri anlatmak sanırım daha uygun olacaktır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder