21 Aralık 2011 Çarşamba

30-Okul İhtiyaçlarım ve Anamın Eşeği:


Okul İhtiyaçlarım ve Anamın Eşeği:

Sabahleyin Cumartesi ve Pazar günü İvriz’e gidilecek artık. Pazartesi de derslere yetişilecek…  Aynı gün Konya’dan, Okul’da yenileri verilinceye kadar idare edecek bir kısım eşyanın alışverişi yapılacak! Anladığım kadarıyla bunlar da bir hayli para tutacak. Babam sanıyorum mülâkata gidiş gelişinde bir hayli hırpalandı parasal olarak. Ara ara değindim; zaten “Eti ne, budu ne Adamın?”

Bu işlere çok para gideceğini muhakkak önceden hesap etmiş olmalı babam. Kendi cebindekini de elbet… Harman sonu yeterince çalışamadı zaten… Hem benim masraf  hesapta olmayan cinsten… Eh zaman da sıkışık…
Bilmem ki borç falan bulsa olmaz mıydı...? Belki de elkinlik (cimrilik) yaptı… Yine de oralarını pek bilemem. Ne edip, ne düşündüyse…?
O Cumartesi günü sabah erkenden  Anama yolladı beni. Yaş büyüttürüp, senet yaptırdığımız günün ertesinde yani… Bolat Deresine... Gederet’le Bizim Köy’ün arasındaki Anamın bağ ve bahçesine…
“Git” dedi bana; “hem görüş Anamla, hem de söyle O’na...?! İhtiyaç olan paraları ben çıkıştıramayacağım (yetiştiremeyeceğim). Mandolin parasını ayarlayıversin!” 
Varıp anlattım durumu. “Param yok!” dediyse de Anam, yine de davrandı...

Sağa sola şöyle bir kıvrandı. Elinde bir eşek varmış, onu satmaya yollandı. Sattı da apar topar. Tam 115 liraya... Aldı o parayı; hepsini bana verdi. “Al bunu; üstünü de kendisi tamamlasın…” dedi. Babam bana vereceği harçlıkla birlikte bu eksiği tamamladı.
Bu arada elde eğrilme beyaz yünden bir süveter örmeye başladı bana Anam. O gün bitirdi onun örmesini.  Ve hediye etti bana; soğuklarda giyeyim diye. Ellerine sağlık 3-4 sene giydim O’nu.

Ayarladı ama, bu mandolin parası ile Kamil Öğretmen’in kefil olarak bulunmasının ezasını çok çektim ileriki yıllarda. Pişirilip pişiril önüme konuldu da…
Yok “Eldeki bir eşeklerini satıp parasının tamamını bana vermişmişler…”
Yok “Babam kefil bulamamış, Onlar bulmuşlarmış… Onlar buluvermeseler ben okuyamazmışım…” Daha neler, neler…
Hem Anam eşek kullanmazdı ki zaten! O eşek nereden geldiyse eline…?

            *****************

Pazar günü yola çıktık; kuşluk vakti Konya’daydık. Gerçekten de o gün bir hayli masraf yaptık. Sanırım bu işi, bir haylice paraya kapattık!...
Gerçi köyden giderken Babamın askerlik bavulunu aldık yanımıza… İçine çekirdekli siyah kuru üzüm, evde kavrulmuş nohut falan da koyduk. Yemek aralarında acıktığım zaman azar azar yiyeyim diye…
Konya’ya vardığımızda ilkönce deri bir ayakkabı aldı babam bana. Hayatımda ilk kez deri ayakkabı giyecektim artık. “Antep işi” diyorlarmış aldığımız ayakkabıya. Deri ayakkabıların en ucuzu oydu. Bugünkü gibi hatırlıyorum Babam ona tam 15 lira verdi. Çok para vallahi… 1,5 amele yevmiyesi yani… Pahasından dolayı sevinemedim bile…! Hani o ilk kez deri ayakkabı giyeceğime.
İş bu kadarla kalsa iyi…? Bir de bez ayakkabı aldık; Beden Eğitimi dersleri ve spor için… 12,5 lira da ona verdi Babam. Ayrıca bir de eşofman… Kıytırık bir şey asılda… Tam 30 lira tuttu da…?
Ve iç çamaşırı iki takım… Hayatta ilk kez giyeceğim onları da… Bunlar da tuttu bir hayli para… İki çift naylon çorap ve pijama… Evvel, yün çorap giymişliğimiz oldu belki ara sıra… Ama ilk kez giyeceğiz bunları da!
Ayrıca bir ceket, bir da pantolon… Bendekinin da düzgünlerinden yani! Ancak ceket…? O da bir ilk…! İçine iki tane ak gömlek; hem de yakalı… Kravat takılabilecek cinsten… Hani şu bildiğimiz gömlekten… Bir mendil, bir de kravat…
Ayrıca diş macunu ve fırça…
Bu tarz şeyleri ilk kez kullanacağız hasılı…!
Hatırıma gelmeyen başkaca şeyler işte…
Battı babam…! Batmaz mı bunca alışverişte…?
Üstelik daha harçlık vermesi lâzım bana. Okul verinceye kadar; defter, kalem, kalemtıraş, bilgi, vs. şeyler alınmak için. Ve başkaca çıkabilerek ihtiyaçlar adına… Cep harçlığı da lazım ayrıca… Az da olsa…?! İhtiyaç çok, her şey para… Üstelik bir haylice… Yani bize göre…
Eyvah…! Battı Babam!
“Tuz, gaz (gaz yağı) parası bile kalmayan(!)” Babam!
Gerçi mandolin parasını Anam ayarladı ya...!?
Yine de her neyse işte…!?

İhtiyaçlarım tamam olunca; ver elini Okul… Babam götürdü oraya kadar… Yukarıda da anlattığım gibi, kaydımı yaptırdık Babam geri döndü. Köye; sergiye… Üzüm sermeye… Daha sonrası Konya’ya… Konya’ya ameleliğe… Ve para kazanmaya…
Hepsinden Allah Razı olsun; ben de başladım okumaya…
Okuyup adam olmaya, Sonra da gurbete çıkmaya…
Gerçi Biz’de de bir, “Köy’ü çıkmak” vardı hani…?
“Köyü çıkmak ve kendini kurtarmak” yani!
Eh…! Buyurun hadi!

                                                                                                     Mehmet DURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder