21 Aralık 2011 Çarşamba

18-Dedemin Gittiği Gün:

Dedemin Gittiği Gün:

Rahmetli Dedem neredeyse bir yılı aşkın bir zamandır yatıyordu. 1965 yılının 15 Nisan’ıydı. Günlerden de Perşembe.
Ama o gün okul tatildi.  Sanırım Kurban Bayramıydı çünkü. O günün şartlarında okula mı yollanmamıştım yoksa. Hayır; hayır...! Öyle olsa mutlaka hatırlardım. iz yapardı üzerimde. Mutlaka bir tatildi. Yine de sanırım bir din-i bayram... Ama evet: Kesinlikle Kurban Bayramıydı.
Dedem ise hastaydı ve hastalığı ağırdı!
Bakın; Dedem ölüm döşeklerindeydi.

Hey, hat…! Dedemi, amcamlarla babamın nöbetleşe bekledikleri günler tükenmişti artık. Hepsi başındaydı Dedemin. “Ölecek” diyorlardı. Ha bugün, ha yarın…

Ancak analığıma bakılırsa, dedem bir türlü ölmüyordu.
Bu ölmeme işine de kafası çok bozuluyordu.
Öyle ya: Bahar mevsimiydi. Yaz çifti vardı her yerde! İş, kokuyordu ortalık adeta… Ve Babam, babasının başında bekliyordu bu şarlar altında. Kadıncağız yalnız gidiyordu işe. Ve Dedem, bir türlü ölmüyordu!?

Durum çok ciddi bir huzursuzluk nedeniydi aralarında.
O gün sabah yine kavga çıkmıştı, damın dulunda.
“Haydi” dedi babama; “yürü çifte”… Çift sürmeye yani!
“Babam ağır, olmaz! Gidemem!” dedi Babam da!
Çok sinirlendi Analığım!
Çok sinirlense de; “Bu gün son ulan!” dedi; “Akşam bu geldiğimde de baban ölmemiş olsun da, o zaman konuşalım seninle…”
Bana döndü bu kez de: “Düş ulan önüme!”
Çaresiz yürüdüm.
Çifte, çift sürmeye…
Çift sürerken O’na yardım etmeye…
Üzüntümüzü bile yaşayamıyoruz korkumuzdan ki, yasımızı tutabilelim!? 

Yukarıda adına andığım bizim Şaban’a hamileydi o günlerde. Ama hamileliği belli belirsizdi ama. “İki aylık falan…” diyordu çünkü soranlara…

Gittiğimiz tarla köye yakındı. Yaklaşık yarım saatlik bir mesafedeydi.
Koşuyoruz öküzleri çifte, sanırım nohut ekiyoruz.
Sarı öküzümüzle kara öküzümüzü…
Ben de sabanın iyi sürmediği yerleri kazıyorum kazma ile…
Öküzlerimiz dedim de…?
O öküzler de Dedemin öküzleriydi; sürülen tarla da…
Hayatın cilvesine bakın da, karıştırmayın oralarını!

Sarı öküzü Dedem ta, Analık bizim eve gelin gelmezden önce almıştı! Ben bilirim; Daha yeni yetme bir danaydı. Buruluk bile değildi. İğdiş edilmemiş tosundu, tosuncuktu yani. Ve ikisi de benim arkadaşımdı. Çok güttüm ben onları dağlarımızda. Çektikleri kağnılara çok bindim. Hele harman kovarken çektikleri dövenlere… Bazen bir sürücü, bazen bir oyuncu… Bizim sarı öküzümüz, kağnı çekerken biraz kaytarsa da, beygir gibi döven çekerdi maşallah! Kara öküzümüz de pek bir ağız başlı, ama çalışkan, güçlü kuvvetli, vakar ve yardımseverdi. Sarı öküzün nazlarını hep o çekerdi.
Eh…!
Biraz olsun efkar dağıtalım öyle değil mi? Dedem hastaydı… Ben de yalnız, ve çaresiz… Çevremizden eş dost arayalım kendimize. Çevre ve doğayla bütünleşelim hani? Bari, bu hale iken yani!
Dedim ya: Şu dünyada en sevdiğim adam ölüm döşeğinde…
Bense bu durumda…
Ağlamak bile haramdı bana.
Sıkıysa görelim ağla da!
 En azından hissedişim buydu.

Vakit öğleye yaklaştı. Analığım ufak bir mola verdi işe. Ne etti, ne düşündü bilmem; beni köye yolladı. “Git, bak gel bakalım, deden nasıl olmuş?! Bana haber getir! Lâkın oyalanma, çabuk dön.” dedi.
Duruma sanırım sevindim. Gerçi Dedemin öleceğini, her şeye rağmen konduramasam da O’na.
Derhal yola çıktım; bir atlayışta eve vardım.
Vardığımda Dedem yatıyordu. Yarı baygındı.
Başucunda Hanife Ebem, Şevket ve Mustafa Emmim, Babam ve birkaç komşu vardı.  Bir şeyler okuyup, sessizce bekleşiyordu.
Şöyle bir baktım Dedeme; Dedem iyiydi. Aynı eskisi gibiydi. Ne ben kimseye bir şey sordum, ne de onlar söyledi.

Öyle ya:
Baktım, dedem iyiydi.
Dedem nefes alıyordu
Ve dedem sağ idi.
İçim ferahladı.
Koşarak geriye döndüm!
İşimize baktım ikindiye dek.
Analığım ise getirdiğim haber için herhangi bir yorumda bulunmadı.

Günlük işimizi bitirdik. İkindi de oldu bu arada.
Zaten bizim köylülerimiz, tarla işine sabah erken işe giderler, genellikle ikindi üzeri de dönerlerdi. Ondan sonra, köydeki diğer işlere bakarlardı.
Su dolacak; temizlik yapılacak; hayvan, haşat sulanıp bakılacak, vs., vs. …

Dönüşte karşı mahallenin korusana girdik ki, oralarda kuş avlayan bir çocuk bana seslendi:
“Ulaaooonn Meymet…!”
Dönüp baktığımda da:
“Ulan Deden öldü de sen ne geziyon buralar da?” demesin mi?!...
İçim öyle bir “Cız!” etti ki ne söyleyeceğimi bilemedim. Zaten hiçbir cevap da vermedim. Adete kilitlenip kaldım. Ağlamak bile aklıma gelmedi, gelemedi. Çok ağlayan ben, nereye gitmişti bilemiyordum…!
Analığım ise duymazdan geldi bunu. Arkadan geldiğim için görmedim yüzündeki ifadeyi… Bilmem ki sevindi mi, üzül mü?
Yürüdük, devam ettik yola…
Köye doğru, evimize doğru…
Bir an önce varmak istiyordum ben.
Öyle ya: Belki yanlış haberdi bu. Varıp görmeliydim kendi gözlerimle…
Adımlarım koşuyordu adeta.
Ama bir türlü gidemiyor, gerilerdeydim halâ.

Köyün içine girdiğimizde, kadınlardan birisi analığıma laf attı. Biraz imalıca ama! “Nereden geliyon ay Hayşa…?” (Ayşe)
Hiç bozuntuya vermedi bizimki; kafa dimdik havada…
“Dağlar koyağından gelirim…!” dedi.
“Var mı bir diyeceğin, gezdim tozdum;  sana ne?” anlamında yani.
Zaten bu deyimin anlamı: “Kırda bayırda, dağda taşta gezdim eğlendim! Keyfime kâhya mısın; bundan sana ne?!” demek idi Köyümüzde.

Bu gelişme üzerine anladım ki Dedem yoktu artık! Göçüp gitmişti faniye… Bakmayın artık sizler benim halime!

Doğruca vardım evimizin önüne? Dedemi üzerindeki yıkadıkları teneşir tahtası halâ evimizin önünde duruyordu. Yıkama suyunun ıslakları da yerlerde…
Donup kalmıştım adeta. Hiç ağlayamadım.
Kimseye de bir şey sormadım,
Sadece Hanife Ebem’e çok sarıldım.
Sonradan öğrendiğime göre Dedem, o gündüz kendisini yoklamaya varışımdan kısa bir süre sonra rahmete kavuşmuştu. Öğle namazına müteakip cenaze namazı kılınarak defnedilmişti. Ki, ölü geciktirilmez, hızla defnedilirdi bizde.
O gün gidip, kabirde ziyaret ettim O’nu. 
Ve sonraları da…
Ve çok özledim kendisini…
Eh…!
Hepimizi cennette kavuştursun Rabbim tüm sevdiklerimizle birlikte.

Aynı halle hallenince…
Yanına yatmak isterim ben de…
Yanına ve yancağızına…
Yukarıdaki anlatımlarımdan da anlaşılacağı üzere sınav başvuru ve sınava gidiş esnasında yaşadığım kaygı ve zorluklar boş birer vehimden ibaret değil, bizatihi ve sürekli maruz kaldığım yaşanan olaylarla olgulardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder